Ana içeriğe atla

Pazarlamanın Tarihsel Gelişimi ve Dönüşümü

Pazarlama tarihi, insanlık tarihi kadar eskiye dayandırılmaktadır. 1850’li yıllardan itibaren pazarlama alanı birçok evrimleşme geçirmiştir. Kavramın evrimleşmesinin nedenleri; teknolojinin, özellikle internetin yaygınlaşması, globalleşmenin meydana gelmesi ve insanların eğitim alma sürelerinin artmasıyla bilinçlenmenin artması olarak gösterilmektedir. Bütün bu nedenler neticesinde dünya tek bir Pazar konumuna gelmiştir. İletişim araçlarının gelişimi ile iletişim artmış ve böylece pazarlama kavramı değişim sürecine girmiştir. Geleneksel pazarlama, üretim ve satış kavramlarına vurgunun yapıldığı bir dönemi kapsamaktadır. Geleneksel pazarlamanın temel amacı en uygun ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma karmasını oluşturmaktır. İşletme odaklı bir yaklaşım söz konusudur. Geleneksel pazarlamada ne kadar çok kişiye satış yaparsan o kadar iyi mantığı bulunmakta, dolayısıyla müşterilerin özellikleri, davranışları, yaklaşımları dikkate alınmamaktadır. Müşteri hep geri planda kalmaktadır. Çünkü üretilen ürünler müşterinin ihtiyacını karşılamasa da veya yeterli kalitede üretilmese de elbet bir şekilde satılmaktadır. İşletmeler bu anlayıştan yola çıkarak sadece ürünü üretip, müşterinin ürünü satın almasını beklemektedir. Genellikle radyo, TV, gazete gibi geleneksel medya araçları kullanılmaktadır. Teknolojik yeniliklerle birlikte pazarlama anlayışında değişiklikler meydana gelmiştir. Teknolojik yenilikler küreselleşmeyi de beraberinde getirmiş, böylece müşteri için Pazar alanı genişlemiş ve müşterinin seçiciliği, beklentileri artmış ve pazarlama anlayışında müşteri odaklılık devreye girmiştir. Modern (yeni) pazarlama adı verilen bu dönemde Pazar yönelimliliğine önem verilmiş, değer üretme kavramı geliştirilmiştir. Yeni pazarlama ile birlikte tüketicinin davranışları önplanda tutulmaya başlanmıştır. Bütünleşik pazarlama kavramı ile de kurumun tüm departman ve fonksiyonları pazarlama ile entegre edilmiştir.[1]
1990’lı yıllar dünya düzeninin değiştiği yıllar olmuştur. Sadece teknolojik gelişmeler değil, komünist ülkelerin liberal ekonomiye geçişi küreselleşmenin boyutunu arttırmış ve büyük işletmelerin çok çeşitli bölgelerdeki pazarlara girişi kolaylaşmıştır. Pazarlamanın dönüşümü ile de pazarlama alanında farklılaşmalar, ayrışmalar meydana gelmiştir.[2]
Teknoloji ile birlikte mobil pazarlamada akıllı telefonlar en önemli araç haline gelmiştir. Akıllı telefonlar ile kişiye direkt ulaşabilme, sesli ve görüntülü olarak müşteriyle ilişki kurabilme olanağı bulunmaktadır. Akıllı telefonlar ile tüketiciler artık talep ettikleri mal ve hizmetlere çok kısa süre içinde ulaşabilmekte ve firmalar da iletilerini direkt olarak tüketicilere ulaştırabilmektedir. Bütün bu ifadeler günümüzde mobil telefonların pazarlama için güçlü bir araç olduğunu gözler önüne sermektedir.[3]
Sonuç olarak pazarlama, bugüne kadar 4 temel dönemden oluşmaktadır. Bunlar “ne üretirsem onu satarım” görüşünün hakim olduğu 1930’lu yıllarda var olan üretim odaklı dönem[4], 1950’lerde işletmelerin üretim maliyetini düşürerek kazanç elde etmelerini amaçlayan kitlesel üretim dönemi, reklamların kullanıldığı pazarlama karmasının faaliyete geçtiği kitlesel pazarlama dönemi ve son olarak tüketicilerin güçlendiği ve müşteri odaklılığının artık bir zorunluluk haline geldiği tüketici odaklı dönemdir.[5]



[1] Yrd.Doç.Dr. M.Nurettin Alabay, “Geleneksel Pazarlamadan Yeni Pazarlama Yaklaşımlarına Geçiş Süreci”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.15., S.2., 2010, ss.213-225.
[2] Mehmet Ali Paylan, Ömer Torlak, “Tarihsel Perspektiften Geleceğe Pazarlamanın Seyri”, 14.Ulusal Pazarlama Kongresi Küreselden Yerele Glokal Pazarlama, Bozok Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bildiriler Kitabı, 2009, s.10.
[3] H.Kader Şanlıöz, S.Emre Dilek, Nilüfer Koçak, “Değişen Dünya, Dönüşen Pazarlama: Türkiye Turizm Sektöründen Öncü Bir Mobil Uygulama Örneği”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, C.24., S.2., 2013, s.252.
[4] Alperen Timuçin Sönmez, Ceyda Karataş, “Postmodern Pazarlama”, MYÖ-ÖS 2010 Ulusal Meslek Yüksekokulu Öğrenci Sempozyumu, 21-22 Ekim 2010 Düzce.
[5] İzzet Bozkurt, İletişim Odaklı Pazarlama Tüketiciden Müşteri Yaratmak, MediaCat, 2005, s.18-22.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkincil Veriler Nedir?

“ Bilgi veren, sorunu çözmemize ya da karar vermemize yardımcı olan her türlü bilgi ya da olguya veri adı verilir .” [1] Bir araştırmanın yapılabilmesi için verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Araştırma öncesinde hangi verilere ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesi gereklidir. İster nitel, ister nicel araştırma olsun gerekli olan verileri elde etme yöntemleri çeşitlilik göstermektedir. Örneğin kütüphane, deneyler, gözlemler, kurum ve kuruluşlardan verilerden elde edebilmek mümkündür. Burada önemli olan araştırma için kullanılan verilerin doğru olmasıdır. [2] Araştırma kaynakları ve kurumsal kaynaklar birbirinden farklılık göstermektedir. Araştırma raporları, geçmiş zamanda gerçekleştirilmiş araştırmaların raporlarını içermektedir. Oysa ki kurumsal kaynaklar dergiler, makaleler, gazeteler vb. yayınları içermektedir. Kaynaklar birincil veri ve ikincil veri kaynaklar olarak ayrılmaktadır. Birincil veri kaynaklarda yazar, olayın bizzat tanığıdır. Yazarın hayatta olup olmadığı önemli değildir.

Kuhn'un Paradigması

        Thomas Kuhn’un kaleme aldığı 1962 yılında yayınlanan “Bilimsel Deneyimlerin Yapısı” adlı eser, bilim dünyasında geniş bir etki yaratmış, konunun analizi açısından farklı bir yer edinmiş, pek çok bilim adamı tarafından bilim dünyasına yol gösteren bir eser olarak tanımlanmıştır.  19. yy ile birlikte Evrim Teorisi’nin ortaya çıkmasıyla toplum bilimleri ve doğa bilimleri önem kazanmaya başlamıştır. Ünlü bilim felsefecisi Imre Lakatos’a göre bilimsel geçmişi olmayan bilim felsefesi bir işe yaramayacağı görüşüne nazaran Kuhn’un görüşü, bilim tarihini bozmaya yönelik uygulamaların bilime zarar vereceği şeklinde olmuştur. Bilgilerin nesnel ölçütlerle ölçülebileceğinden ziyade çeşitli ama kendi içinde birbiriyle örtüşen izlenimlerin çatışmasıyla ortaya çıkan kavramsal değimlerle yaratılabileceğinden bahsetmektedir. Kuhn, birbiri ile rekabet içinde olan birbirinden farklılık gösteren bilimsel bakış açısına “Paradigma” adını vermiştir. Bu kavram dahilinde bilim ve bilim adamı tanımların