Ana içeriğe atla

Max Weber'in Protestan Ahlakı

Ünlü Alman düşünür Max Weber’in kaleme aldığı “Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu” adlı eserde yazar, kapitalizmin gelişmesinde dinin etkisinin olup olmadığını, eğer dinin bir etkisi var ise bu etkinin ne boyutta olduğunu araştırmıştır. Weber’in temel argümanı Protestanlığın, kapitalizmin gelişiminde yardımcı bir etken olması yönündedir. Bir ülkede yaşayan farklı mezheplerin istatistiki verilerine bakıldığında işverenin, işçi sınıfına mensup yüksek kesimli kişilerin, teknik eğitim alan personelin yani kısacası nitelikli ve kalifiyeli kişilerin genel olarak Protestan mezhebinin özelliklerine sahip olduğu görülmektedir. Yazara göre bu durum yalnızca Almanya, Polonya vb. ülkelerde geçerli olmayıp, kapitalizmin yer aldığı yerlerde de  geçerli olmaktadır. Protestanların diğer nüfuslara nazaran ekonomik açıdan daha çok kazanmaları birçok yönden değerlendirildiğinde bu nedenler belirli bir mezhebe üye olmaktan ziyade bütün bunlar bir sonuç olarak belirtilmiştir. İmparatorlukta yer alan diğer bölgelere oranla nispeten gelişmiş, ekonomik açıdan ilerleme kaydetmiş yerler 16. Yüzyılda Protestanlığı seçmiştir. Bu durumda Weber “Ekonomik olarak gelişmiş bölgelerde, aynı zamanda kilise devriminin gerçekleşmiş olması nasıl açıklanabilir” sorusunun kolay bir şekilde cevaplanmayacağını vurgulamıştır. Weber’e göre Katolik mezhebine mensup kişilerin çok azı Almanya’da iş hayatına katılmıştır. Bu Weber’e oldukça şaşırtıcı gelmiştir çünkü Katolikler siyasi mevkilerden dışlanmalarını iktisadi hayata katılmakla telafi etmelidir. Kilise devrimi olarak lanse edilen reform, kilisenin gündelik yaşam üzerindeki otoritesinin tamamen yok edilmesi anlamına gelmemektedir aksine kilisenin yarattığı etkinin yeni bir anlam içermesi anlamına gelmektedir.
Weber, reformun sunduğu bütün yeniliklerin gerçekte yüzeysel olduğundan aradaki farkın biçimsel bir otoritenin, hayatın bütün alanlarında yer alan kuvvetli bir otoriteye yerini bırakmasından bahsetmiştir. Elbette her dönemde  insanlarda kar etme güdüsü var olsa bile kapitalizmin temel isteği dürüst, sorumluluk sahibi, işini önemseyen insanlar olmuştur. Yazar, Katolik ve Protestan mezheplerinin ekonomik hayatı nasıl yorumladıklarına dair bakışını bir yazarın tutumu açısından şu şekilde değerlendirmiştir. Katolikler, Protestanlara nazaran daha sakin bir tutum sergilemekte, gelirleri ne kadar az olursa olsun huzurlu bir yaşam şeklini tercih etmektedir. Weber’e göre Katoliklerin maddi açıdan hırsları bulunmamaktadır. Yaşam felsefeleri ise “ya iyi yiyin ya da rahat uyuyun” şeklinde tanımlanmış olmasına karşın Protestanlar yemek yemeyi rahat uyumaya karşı tercih etmiştir.
Weber, eserinde sıklıkla bahsettiği “Kapitalizm Ruhu” adlı kavram hakkında net bir tanım yapmamış olmakla birlikte, tanımın neleri içermesinin sorusu çeşitli argümanlarda bulunmuştur. Buna göre, para kavramı; zaman kavramı ve itibar ile eş değerde tutulmuştur. Para, kendisini üreterek daha fazlasını elde edecek güce sahiptir. Örneğin, 5 şilin, 6 şilin olmakta, 6 şilin 3 pense dönüşmektedir. Para, daha fazla para üretimine teşvik eder böylece faizler bu artışlar doğrultusunda yükselir. Ödünç alınan bir şeyi tam zamanında geri veren, sözünde duran bir kişi çevresindekilerin güvenini kazanır. Dakiklik ve adalet kavramları iş geliştirme açısından önemli kavramlardır. Weber dakikliğin önemini şu şekilde özetlemiştir Kişiye güvenen ve o kişiyi iş sahibi yapan işverenlerin sabah 5 ya da akşam 8’de çekiç seslerini işitmeleri işverenlerin hoşuna gitmektedir. Eğer kişi bu süre zarfında işini yapmak yerine bilardo oynamayı tercih etmişse işveren bunun hesabını işçiden sorar. İtibarı kazanmak için birtakım şartlar vardır. En önemli şart ise borçlarına sadık olmaktır. Borçlarına sadık kalmak, kişiyi sorumlu bir insan kılar. İnsanların gelir ve giderlerini hesaplamaları, kontrol etmeleri onlara küçük miktarlı giderlerin aslında tahmin etmedikleri oranda giderlere sahip  olduklarının farkına varmalarını sağlayacaktır. Weber’in eserinde sıklıkla adından bahsettiği Benjamin Franklin’e göre bütün ahlaki uygulamalar yararcılığa katkı sağlamaktadır. Haysiyet, Franklin için önemli bir olgudur çünkü dakiklik, tutumluluk ve çalışkan olmak beraberinde itibarı getirmektedir. Bunun yanında üretimin yükselmesine fayda sağlamayan unsurlar ise faydalar için lüzumsuzluk oluşturmaktadır. Weber, Benjamin Franklin’in memleketi olan Massachusetts’de kapitalist ruhun kapitalist düzenden önce var olduğunu belirtmiştir. Weber’e göre kapitalist ruh zorlu bir sınavdan geçerek kendisini tanıtmıştır ve bu ruh bütün toplumlar tarafından kabul edilmelidir. Aynı zamanda aşağılık, şeref yoksunu bir kavram olduğu gerekçesi ile Ortaçağ ve Eskiçağ dönemlerinde yasaklanmıştır.
Ahlak kavramı ile yakından ilişkisi bulunan kapitalist ruhun en önemli düşmanı geleneksellik olarak belirtilmiştir. Weber Protestan ve Katolik mezhebinden olan işçilerin paraya bakışına ilişkin çarpıcı bir örnek sunmuştur. İşveren, çalışanlarından en yüksek verimi alabilmek için parça başına ücretleme yapmaktadır. Tarım alanında ise hasat toplamak için en yoğun emeğin gösterilmesi hava şartlarının değişkenliğinden dolayı gereklidir. Kar artışı ile hasadın toplanış hızındaki işverenin karı, işçinin karından daha fazla olduğundan insanlar kısa zamanda yüksek maaşlar almaya başlamıştır. Yalnız bu durum bazı aksaklıkları da beraberinde getirmiştir. Parça başına verilen ücretlerin artması, üretimde düşüşe yol açmıştır. Örneğin günde 1 Marktan 2,5 dönüm hasat toplayıp gün içinde 2,5 Mark kazanan bir işçinin maaşı 1,25 Marka çıktığı zaman işçi 2,5 Markı alabilmek amacıyla daha az süre çalışmaktadır. Bunun nedeni ise İncil’in “Yeter” demesiyle alakalıdır. Bu tür işçiler daha az çalışmayı daha çok kazanmaya tercih etmektedir. Bu örnek gelenekselliğin kapitalizm ruhuna nasıl engel oluşturduğunu göstermek için ideal bir örnektir. Ücretin yükselmesiyle verimin düşmesi arasındaki bu ters orantı, işverenleri yeni bir politikaya doğru sürüklemiştir. Böylece işverenler maaşları indirip, işçinin eski maaşına kavuşabilmesi için işçiyi daha çok çalışmaya teşvik etmek istemiştir. Bu yol ile kapitalizm düşük maaşların üretimi arttırdığı inancını aşılamıştır. Kısacası toplum yoksul ise yoksulluk sürdürülmeye çalışılmıştır. Bu yöntemle kapitalizm düşük maaşla çok fazla sayıda insanı çalıştırmayı sağlasa da nitelik bakımından bu fayda her zaman için verim getirmemektedir. Çünkü bazı iş kolları pahalı makineler üzerinden işini yürüttüğünden dolayı  teknik bilgi bilen insanların bu işi yürütmesi gereklidir ve bu  hallerde onlara düşük maaş vermek pek karlı bir iş olarak görülmemektedir. Kısaca, Kapitalizm, bürokratik bir şekilde örgütlenen şirketlerde ussal bir biçimde sürdürülen ücretli emeğe dayanmaktadır. İşverenler ise bu emeği maximize bir şekilde kullanarak sınırsız bir birikim elde etmek istemektedir. Bu manada kapitalizm kavramı kar amacı gütmek, ussal bir disiplin ve üretim örgütlenmesi ile kaynaşan şirketlerin olması ile tanımlanabilmektedir.
Bugünün kapitalist ruhunu benimseyenler kiliseye karşı olmaktan ziyade kayıtsız davranmayı tercih etmektedir. Bu kişiler için dini ve gündelik hayat birbiriyle uyuşur biçimde gözükmemektedir. Bu tür insanların durmadan süren bir koşuşturmacaları, elindekilerle yetinmeme gibi durumları bulunmaktadır. Yazar bu duruma, “Çocukları ve torunları için çalışıyorlar” yorumunu getirmiştir. Bu gruba mensup insanlar için çalışmak kaçınılmazdır fakat Weber için bu yaşam biçimi akıldışıdır. Weber gerçek kapitalizmin limitsiz elde etme güdüsüyle bir ilintisinin bulunmadığından, kazanma hırsının insanın doğası itibariyle bulunduğundan bahsetmektedir. Weber burada “Yelkenlerini ateşe verse de kazanmak için cehennemden geçmek isteyen Hollandalı kaptanlar” benzetmesini kullanarak tarihin her çağında kazanma hırsının var olduğunu belirtmek istemiştir.
Protestanlığın kapitalist ruhun oluşumunda büyük bir rol oynamasını sağlayan öğelerin başında Luther’in “Beruf” yani meslek kavramı gelmektedir. Luther’e göre meslek kişinin Tanrı tarafından atfedildiği iştir ve meslek insan tabiatının bir gereği konumundadır. Aziz Paul’e göre ise, birey her koşulda mutlu olabilmenin yollarını bulabilir. Yaşanılan ömürde seçilen mesleğin ne olacağı hakkında kafa yormak son derece gereksiz bir harekettir. İnsanlar Tanrı’nın onlara atadığı mesleklerine devam etmelidir. Böylece Luther Meslek tanımı konusunda gelenekselci bakış açısını sürdürmeyi hedeflemektedir.
Asketik Protestanlığın temelde 4 kaynağı bulunmaktadır. Bunlar Kalvinizm, Pietizm, Metodizm ve Baptizm’dir. Bütün bu kaynaklar birbiri ile bağlantılı bir konumdadır ve asketik olmayan kiliselerden de tamamen kopmamışlardır. Pretizm ve Kalvinizm İngiltere ve Hollanda’da gelişme göstermiştir. Spener’in etkisiyle 17. Yüzyılda Lutherciliğe doğru geçiş gösterme yoluna gitmiştir. Bazı noktalarda Kalvinizm ve Baptizm belirgin bir şekilde farklılık gösterse de 17. Yüzyılın sonlarında aralarında samimi bir bağ kurulmuştur. Weber bir diğer önemli vurgusunu Kalvinizim üzerinden yapmaktadır. Akıllı, sorumluluk sahibi, disiplinli bir şekilde yaşamak bu öğretinin temel unsurları arasında yer almıştır. Bireyler yaşamlarını bu şekilde idame ederlerse zenginleşmeyi umut edebilir ve zenginlik seçilmiş olmanın bir işareti olarak alınabilirdi. Böylece güvence yoksunu bireyler için kısmi de olsa güvence elde edilmiştir. Protestan ahlakına açıklık getirmeye çalışan Weber, Püritenlerden de bahsetmektedir. Onların bireycilik yaklaşımlarını, güven konusuna bakış açıları incelenmektedir. Weber’in bütün Protestan yapılarında üzerinde durduğu nokta kapitalizmin ruhunu besleyen ahlakçılığın belirlenmesi üzerinedir.
Kapitalist sistemin en çok gelişme gösterdiği ülkeler Hollanda, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerdir. Weber’in Protestan ahlakı düşüncesi ise Kalvinizm odaklıdır. Kalvinistlerin kaderci olarak yaklaşımı, onları diğer Protestan kollarından ayırmaktadır. Kalvinizmin ana teması ilahi takdir üzerinedir.1647 yılında yayınlanan “Westminster Confession” Kalvinizmin ana öğretilerini sunmuştur. Kişi eğer cennete gitmek amacıyla seçilmiş bir kişi ise Tanrı’nın bunu ona bir şekilde bildireceğine inanmaktadır. Eğer bir birey herhangi bir özel yeteneğe sahip değilse bu kişi zenginliğe doğru ilerler. Bireylerin Katolik mezhebinden olan insanlar gibi yoksul olarak hayatlarını idame ettirmelerinin bir lüzum yoktur. Tanrı insanlar için değil, insanlar Tanrı’nın arzusuyla var olmuştur. Sadece Tanrı hürdür ve hiçbir kurala tabi değildir. İkinci kaynak ise Pretizmdir. Söylemin ana teması bireysel ahlak, his ve alınyazısı üzerinedir. Pürenizmin önemli isimlerinin hemen hemen hepsi Protestanlığın Pietist kolundandır. Pietizm methotsal bakımdan korunan ve kontrol edilenin üzerinde etkili olmaktır. Metodizm ise İngiltere’de meydana gelen ve daha sonra genişleyen bir Protestan mezhebidir. İbadet ve günlük yaşamlarında metodik bir düzene yönelik yaşamlarını sürdürmelerinden dolayı bu adı almışlardır. Bu mezhepte kutsanmışlık durumu da önemli bir rol oynamaktadır. 9 Ağustos 1771 yılında yayınlanan bildiride işini düzgün biçimde yapmayan kişilerin gerçek bir dindar olamayacağı bildirilmiş ve bu mezhebin üyeleri de dinin biçimi açısından ayrıştıklarını belirtmiştir. Metodizmin son kullanma tarihinin geçmiş olması ve meslek kavramına yeni bir boyut getirememesi gibi nedenlerden dolayı Weber için bu öğreti geçerliliğini yitirmiş ve önemsizleşmiştir. 16. Ve 17. Yüzyıllarda Baptistler, Mennonitler ve Quakerlar gibi birçok mezhep ortaya çıkmıştır. İsveç ve Güney Almanya’da yaşayan Baptizm mensubu üyeler İncil’i uygun bir şekilde yaşamışlardır. Her Baptist grup “saf” bir kilise istemiştir bu istek için ise birtakım insanların birtakım özelliklere sahip olması gereklidir. Örneğin, dünyevi zevklerden mahrum kalma, Tanrı’ya koşulsuz bir şekilde boyun eğme vb. gibi. Protestanlıkta önemli bir yeri olan ilahi takdir öğretisine göre günah işleyen bireyler Tanrı için çalışma yapmalıdır. Bütün her şey Tanrı’nın elinde olduğundan kişi lanetleneceği ya da kurtulacağı hakkında bir fikre sahip olamamaktadır. Birey bu belirsizlikten sıyrılmak amacıyla kendini çalışmaya verip, Tanrı’nın takdirini kazanmalıdır.
Reformist akımın öncüsü olarak bilinen Luther’in fikirleri Kalvinizm’den bazı noktalarda farklılık göstermektedir. Luther’e göre herkes kendi işini yapmalı ve fazla hırslarından arınmalıdır. Dünyevi ödevlerin yapılması Tanrı’yı hoşnut kılmaktadır. Bu sebeple işlerin iyi bir şekilde yapılması Tanrı katında büyük bir öneme sahiptir. Weber’e göre ise Protestan ahlak içinde kapitalist düşünceyi barındırır. Bu ahlak kazancı dinin bir gereği olarak kabul edilmelidir. Ahlakın iktisadi yaşama kazandırdığı en önemli yeti kişinin mesleğini benimseyerek düzenli bir çalışma içine girmesi olmuştur.
Eserin ikinci bölümünü oluşturan Asketizm’i Weber, Richard Baxter’in eserleri üzerinden yorumlamıştır. Baxter’in “Saints Everlasting Rest” ve “Christian Directory” adlı çalışmaları ele alınmıştır. Buna göre, zenginlik büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Zengin olma hırsı ise ahlaki açıdan uygunsuz bir davranıştır. Aynı görüşü Püriten edebiyatında görmek mümkündür. Zamanı boşa harcama günahlar içinde en büyük olanıdır. Yaşam kısa olduğu için birey işini en verimli şekilde yapmalıdır. Lüzumsuz yere konuşma yapmak, ortalama uyku süresinden fazla uyumak ahlaki yapıya uymamaktadır. Vakit çok önemlidir çünkü vakti harcamak Tanrı’nın gücünü arttırmak için kullanılan zamandan çalmak anlamına gelmektedir. Bu durumda Baxter’ın eserlerinde yoğun çalışma temposu üzerine büyük vurgu yapılmaktadır. Bir kişi her ne kadar zengin olursa olsun Tanrı’ya karşı bir buyruğu bulunmaktadır çünkü her insanın bir alınyazısı ve çalışmak mecburiyetinde olduğu bir mesleği vardır. Baxter’a göre işbölümü işçilerin yeteneklerini geliştirir bu da dolaylı olarak üretimin artmasını sağlar. Baxter’a göre, bir insana atfedilmiş olan bir meslek haricinde başka bir işle uğraşılması hayırlı bir şey değildir. Bu yalnızca boşa zaman kaybına sebebiyet vermektedir. Bu sebepten, eğer birey birden fazla meslekte uğraşırken ortak ya da  bireysel bir fayda sağlıyorsa ya da kimseye bir zararda bulunmuyorsa kişinin mesleklerini yerine getirmede herhangi bir engeli bulunmamaktadır. Meslek değişiminin temel amacı Tanrı’yı  memnun etmek amacı taşıyorsa kişinin mesleğini değiştirmesinde herhangi bir mahsur bulunmamaktadır. Meslek seçiminde Tanrı’nın hoşuna gitmesi için ahlaki kurallar, karlılık gibi kıstaslar bulunmaktadır. Bu görüşe göre eğer Tanrı daha karlı olabilecek bir yolu yasal usullerle bireye sunuyorsa ve birey bunu kabul etmiyorsa o zaman birey yapılan çağrılara ters düşen bir anlayışa yönelmiş olmaktadır. Bu da Tanrı’nın o bireye bahşettiği hediyeleri kabul etmemek anlamına gelmektedir. Zevk için geçirilen bir hayat yerine mesleki görevlerin yerine getirilmesi gereklidir. Yoksul olmayı tercih etmek, hastalanmayı tercih etmekle aynı anlama gelmektedir. Çalışabilecek yetilere sahip bir kişinin dilencilik yapması ise kabul edilebilir bir durum değildir. Asketizmde bütün bunlara vurgu yapmaktadır. Sonradan görme toprak ağaları Asketizm tarafından hoş karşılanmaz. Asketizm, varlıktan zevk alınmasına karşı mücadele etmektedir.
Püritenler Noel, Mayıs Ağacı gibi dinsel öğeler içeren ayin ve törenlerden haz etmemektedir. Dahası tiyatro da Püritenler tarafından lanetlenmiştir. Çünkü tiyatro Tanrı’ya hizmet yerine insana hizmet etmektedir. Kısaca Asketik Protestanlık mülk sahibi olmanın getirdiği zevklere karşı çıkmış, lüks tüketimine sınırlandırma getirmiştir. Asketizm bazı topraklarda açgözlülük ve haksızlığa karşı bir direniş göstermiştir. “Mammonizm” kavramını ise zenginliğe teşvik ettiği için suçlamıştır. Asketizme göre zenginliğin ardından gitme fikri kabul edilmemesi gereken bir fikir olmasına karşın meslek açısından zenginliğe erişmeyi Tanrı’nın kutsaması olarak görmektedir.  
Weber, John Wesley’in görüşlerinin, bu zamana kadar anlatılan her şeyin bir özeti olduğunu düşünmektedir. Wesley’e göre zenginlik arttıkça dine atfedilen önem o derece azalmıştır. Din çalışkanlığı teşvik edilmelidir. Tutumlu olmak öğretilmelidir. Bütün bunlar uygulanırsa zengin olmak kaçınılmazdır. Fakat zenginliğin artması ile kızgınlık ve kibir gibi duygular da  artmıştır. Örneğin, Metodistler’in çalışkan olması mal artışına sebep olmuştur bu da beraberinde küstah davranışları getirmiştir. Böylece din biçimsel olarak varken dinin ruhu yok olmaya yüz tutmuştur. Weber’in “Beruf” kavramı da Asketizm düşüncesinden meydana gelmiştir. Weber’e göre kapitalizmin ruhu, Püriten meslek Asketizmin ruhu ile aynı özellikleri taşımaktadır. Sonuç olarak, günümüzde dünyevi ürünler giderek güç kazanmaya başlamıştır ve Asketizmin ruhu yok olma sürecine girmiştir. Dolayısıyla kapitalizmin mekanik eksenli bir yardıma ihtiyacı bulunmamaktadır.
Weber, iş yaşamı ile din arasındaki ilişkilerin son zamanlarda değişime uğrayan boyutu hakkında çeşitli açıklamalarda bulunmuştur. “Bugün hangi kiliseye gittin?” gibi sorular hem gündelik hem de iş yaşamının kaçınılmaz bir sorusu olmuştur. Çünkü her kesim kendinden olana bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde daha sempatik bir biçimde yaklaşım göstermektedir. Baptist topluluklarına katılabilmek gerçekten çok zordu çünkü birey çocukluk dönemine dek sıkı bir denetimden geçmek zorundaydı. Bunun dışında iyi bir ahlak anlayışına ve de bir işe sahip olmak gerekiyordu. Zaman içinde bu mezhebin üyeleri katıldıkları işlerde başarılı olmaya başladı. Bunun en büyük nedeni topluluklar içindeki dayanışmadan kaynaklanmaktaydı. Bir üye başka bir yere gittiğinde mezhebin kendisine takdim ettiği sertifikayı da yanında götürüyor  böylece o bölgedeki üyelerle kolay bir şekilde iletişime geçebiliyor ve o kişiler tarafından itibar görüyordu. Birey iş yaşamında bazı sıkıntılarla karşılaştığı zamanlarda mezhep, onlara iş bağlantıları için destek veriyordu. Kilise ise bu tür gruplardan yapısı itibariyle farklılık göstermekteydi. Çünkü kilise bir merhamet kurumu olarak üyelerini tanısın ya da tanımasın onlara hizmet etmekteydi. Bir kiliseye bağlı olmak zorunlu bir durumken, bir mezhebe ait olmak gönüllülük ile sağlanabiliyordu. Weber’e göre bugün bir kiliseye bağlı kalmanın herhangi bir önemi kalmamıştır. Önemli olan Asketizme ve Püritenliğe ne derece uyum gösterilip gösterilmediğidir. Amerikan orta sınıfına mensup bir adamın ceketinde asılı duran bir rozet o adam için çok şey ifade etmektedir. Bu üye ekonomik açıdan herhangi bir zorlukla karşılaştığında diğer üyelerden yardım talebinde bulunabilme şansına sahiptir. Görüldüğü üzere günümüzde bir nesne üzerinden bağlılık sağlanabilmektedir.
Demokrasi çerçevesinde popüler olmak isteyen bir bireyin yurttaşlık kurallarına uymasının yanında bir mezhebe, kulübe ya da bir topluluğa üye olması gereklidir. Sadece üye olmak da yetmemekte, dahası burada kendini kanıtlaması ve yer edinebilmesi gereklidir. 17. yüzyılın Protestan mezhebinde bireylere, iş konularında kimseye güvenilmemesi ama eğer o kişilerin dindar oldukları tastiklenmişse o kişilere güvenilmesi gerektiği öğütlenmiştir. Bu sebepten dolayı sadece dindar olanlar itibar görmektedir. Sadece onların dükkanlarından alışveriş yapılmaktadır. Böylece Tanrı’nın güzel bir yaşam yaşayarak onu memnun edenleri zenginlikle ödüllendirdiği inancı bir anda tüm dünyaya yayılmıştır.
Kutsal toplulukların kendi özlerini koruma istekleri beraberinde uygulanması gereken birçok kuralı da getirmiştir. Asketik mezhebinin yasaları, başka bir kiliseninkinden daha kaba hatlıdır. Bu mezhebin koyduğu kurallar manastır kurallarına benzediğinden bu mezhep manastıra da benzetilmektedir. Ahlaki kurallara uygun davranış sergilemeyen bir birey bu topluluktan uzaklaştırılır ve diğer üyelerle arasındaki bağlantı kesilir. Mezheplerin bir diğer özelliği ise üyeleri haricinde zorda kalmadıkça diğer insanlarla iletişime geçmemeleridir. Dinsel sınıfa ait olmayan bireylere kanuni gücü verir. Ancak Baptist mezhepte din bilimine mensup insanlar topluluk üzerinde egemenlik kurmak istemektedir bu da dinsel sınıfa ait olmayan bireylerin papaz olma eğilimi göstermelerine sebep olmuştur.
Esnaf birlikleri ile Protestan mezhepler arasında hem önemli benzerlikler hem de önemli farklar bulunmaktadır. Öncelikle üyelerinin ahlaki davranışlarını kontrol etme gereği hem esnaf birliklerinde hem de Protestan mezheplerinde uygulanmaktadır. Yapılan bu denetlemelerin bireye olan etkisinde ise çeşitli farklılıklar görülmektedir. Esnaf birliklerinin meslektaş olan bireyleri birleştirmek gibi bir misyonu bulunurken, mezhepler insanları seçerek ve onları ahlaki açıdan değerlendirerek birleştirmeyi uygun görmüştür. Esnaf birlikleri üyelerini meslekteki rütbelerine ve mevkilerine göre seçerken, mezhep ise üyelerinin yaşam biçimini göz önünde tutarak bir seçim yapar. Esnaf birliğine üye olan bir bireyin kapitalist başarısı birliğin ruhunu zedelerken, mezhep üyesinin kapitalist başarısı bireyin itibarının artmasına olanak sağlamıştır.

Max Weber Batı uygarlığını açıklığa kavuşturabilmek adına kapitalizmin, kapitalist anlayışı çözmek için de dinle olan ilişkilerin iyi bir biçimde analiz edilmesinin gerekli olduğundan bahsetmektedir. Buradan yola çıkarak iktisadi koşulların var olduğu toplumlarda mezheplerin ortaya çıkardığı tutumların kapitalizmi nasıl etkilediği Weber’in ana teması olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkincil Veriler Nedir?

“ Bilgi veren, sorunu çözmemize ya da karar vermemize yardımcı olan her türlü bilgi ya da olguya veri adı verilir .” [1] Bir araştırmanın yapılabilmesi için verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Araştırma öncesinde hangi verilere ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesi gereklidir. İster nitel, ister nicel araştırma olsun gerekli olan verileri elde etme yöntemleri çeşitlilik göstermektedir. Örneğin kütüphane, deneyler, gözlemler, kurum ve kuruluşlardan verilerden elde edebilmek mümkündür. Burada önemli olan araştırma için kullanılan verilerin doğru olmasıdır. [2] Araştırma kaynakları ve kurumsal kaynaklar birbirinden farklılık göstermektedir. Araştırma raporları, geçmiş zamanda gerçekleştirilmiş araştırmaların raporlarını içermektedir. Oysa ki kurumsal kaynaklar dergiler, makaleler, gazeteler vb. yayınları içermektedir. Kaynaklar birincil veri ve ikincil veri kaynaklar olarak ayrılmaktadır. Birincil veri kaynaklarda yazar, olayın bizzat tanığıdır. Yazarın hayatta olup olmadığı önemli değildir.

Pazarlamanın Tarihsel Gelişimi ve Dönüşümü

Pazarlama tarihi, insanlık tarihi kadar eskiye dayandırılmaktadır. 1850’li yıllardan itibaren pazarlama alanı birçok evrimleşme geçirmiştir. Kavramın evrimleşmesinin nedenleri; teknolojinin, özellikle internetin yaygınlaşması, globalleşmenin meydana gelmesi ve insanların eğitim alma sürelerinin artmasıyla bilinçlenmenin artması olarak gösterilmektedir. Bütün bu nedenler neticesinde dünya tek bir Pazar konumuna gelmiştir. İletişim araçlarının gelişimi ile iletişim artmış ve böylece pazarlama kavramı değişim sürecine girmiştir. Geleneksel pazarlama, üretim ve satış kavramlarına vurgunun yapıldığı bir dönemi kapsamaktadır. Geleneksel pazarlamanın temel amacı en uygun ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma karmasını oluşturmaktır. İşletme odaklı bir yaklaşım söz konusudur. Geleneksel pazarlamada ne kadar çok kişiye satış yaparsan o kadar iyi mantığı bulunmakta, dolayısıyla müşterilerin özellikleri, davranışları, yaklaşımları dikkate alınmamaktadır. Müşteri hep geri planda kalmaktadır. Çünkü ü